16 Ağustos 2011 Salı

PRAG- Aralık 2008

Prag
9 Aralık- Prag’a varış

9-12 Aralık 2008 tarihleri arasında balayımızı Prag’da geçirmeye karar vermiştik. Senelerdir görmek istediğim bu şehri balayı adı alında gezecek olmak daha anlamlı gelmişti. Bayramın ikinci günü sabahı saat 6’da havaalanındaydık. Önceki seyahatlerimde bir tur şirketi ile anlaşmamış bireysel program yapmıştım. Bu sefer ulaşım ve konaklama daha uygun fiyata geldiği için tur ile gidip orada bağımsız takılmaya karar verdik.
Uçaktan indiğimizde bizi soğuk ama güneşli bir hava karşıladı. Pasaport kontrolünden sonra şirketin yetkilisini bularak otobüslere yerleştik. Otele gitmeden önce kısa bir şehir turu attık ve bu tur esnasında anladık ki gruptan ayrı gezeceğiz. Zaten planımız ulaşım ve konaklamayı tur ile sağlamak sonra bağımsız hareket etmekti, tura katılan kişilerin mızmızlıklarını duyunca bundan iyice emin olduk.
Otele eşyaları bıraktıktan sonra keşif turuna başladık. Metro otelimize yürüme mesafesindeydi, oraya ulaştığımızda makinalardan nasıl jeton alınacağını çözmek için biraz uğraşmamız gerekti. Malesef bozuk para olmadan makinalardan jeton alınmıyor. Sonrasında biraz evvel dolaştığımız meydanda bulduk kendimizi. Yaklaşan yeni yıl sebebiyle olsa gerek oldukça süslü bir meydan, yiyecek içecek standları, sahne gösterileri. Ertesi günlerde mide bulantısından birşey yiyemez olacağımı bilmeden açlıktan yediğim tavuklu sandviç ve iç geçirilerek bakılan sıcak şarapların ardından kısa akşam sefamızı sonlandırarak otele döndük.
10 Aralık- Şehir gezisi
Kahvaltı kültürü bizimki ile alakalı olmadığından süt+cornflakes veya biraz ekmek+peynir+çay şeklinde geçiştirilmiş kahvaltının ardından dışarı çıkıyoruz.
Prag küçük yürüyerek heryeri defalarca gezilebilecek şirin bir bölge. Özellikle görülecek yerler arasında Charles Köprüsü, Saray ve çevresi, Barok mimarisini yansıtan St. Vitus Kathedral’i, astronomik saati, şehir müzesi, Kafka’nın evi, petrin tepesi, yahudi sinagogu, St.Nicholas kilisesi sayılabilir. Ayrıca yine yakın çevrede Karlovy Vary, Kutna Hora, Terezin Nazi Kampı gibi ilgi çekici mekanlarda bulunmakta.
Charles köprüsü üzeri çeşitli heykellerle dolu olan ve nehrin iki yakasını birbirine bağlayan köprülerden biri. Üzerinde bulunan heykeller arasında Osmanlı’yı simgeleyen bir heykel olduğu gibi eski bir rahip olan John Nepomuk heykeli de bulunmaktadır. Söylenene göre John Nepomuk heykeline dokunan kişi Prag’a yeniden gelecektir. Köprü üzerinde bulunan çeşitli satıcılar, çalgıcılar, ressamlar ortama renkli bir hava katıyor. Özellikle akşam ışıklar yandığında ve köprü üzeri sakinleştiğinde kesinlikle fotoğraf çekilmeli. Aynı zamanda köprünün giriş kısmındaki ayaklarda yukarıya da çıkılarak manzarayı seyredebilirsiniz.
Saray ve içinde bulunan St. Vitus katedrali mimari açıdan oldukça ilgi çekici. Sarayın geniş bahçesi içerisinde samandan yapılmış olan heykellerde fotoğraflara malzeme oluyor.
Astronomik saat Prag’ın en ilgi çekici yerlerinden biri. Hergün saat 12’de saatin içerisinden çıkan havariler sebebiyle meydan oldukça kalabalık oluyor. Ayrıca bu saatin tepesine çıkarak meydana kuşbakışı bakmakta mümkün.
Şehir müzesi tam gün zaman ayrılması gerekecek büyüklükte fakat bizim gibi zaman darlığından hızlı hareket ederek yarım güne sığdırabilirsiniz.
11 Aralık- Kutna Hora
Sabah erkenden kalkarak otelimize yakın olan tren istasyonuna metro sayesinde ulaştık. Amacımız Karlovy Vary’e gitmekti ama saatler konusunda kararsız kalınca daha kısa sürede gezebileceğimiz Kurna Hora’ya gitmeye karar verdik. Tren istasyonu bize karışık geldiğinden istikameti terminale çevirdik ve çeşitli acentelerden birini seçerek Kutna Hora otobüsünde yerimizi aldık. Otobüsten indiğimizde bizim gibi şimdi ne yöne gideceğiz şaşkınlığı yaşayan 2 hatunun nereden geliyorsunuz sorusuna karşılık İstanbul dediğimizde onların da Ankara’dan geldiğini ve Ankara’da yabancı dil öğretmenliği yaptıklarını öğrendik.. Ve tabi hemen peşpeşe kiliseyi aramaya koyulduk. Adres sorduğumuz hiç kimse ingilizce bilmiyor. Son girdiğimiz tuhafiye tarzı küçük dükkandaki kadın ile hatunlardan biri birşeyler konuşmaya çalışıyor ama aynı dili konuşmadıklarından biz birşey anlamıyoruz. Hatun bir şekilde anladığını ifade ediyor ve bizde onları takip ediyoruz. Nitekim bir kısım biz önde onlar arkada bir kısım onlar önde biz arkada kiliseye ulaşıyoruz.
Kilise bahçesi mezarlarla dolu, oldukça bakımlı. İçeriye girerken görevli nereli olduğunuzu soruyor. Türk olduğumuzu söylediğinizde Türkçe birşeyler söyleyerek verilen tanıtım broşürünü alıyorsunuz. İçerisi kimi yerde dekoratif kullanılmış kimi girişi yasak olan bölgelerde üst üste yığılmış kemiklerle dolu. Oldukça gotik olan bu ortamda fazlasıyla fotoğraf çekiyoruz. Kilise de gözünü karga oyan Türk diye tanımlanmış bir kafatasıda mevcut.
Kutna hora da göreceğimiz tek yer olan kilise de küçük olunca yeniden dönüş yoluna geçiyoruz ve bu sefer tren istasyonunu bularak bu şekilde dönmeyi tercih ediyoruz.
Yurtdışında yemek anlamında pek şanslı olmadığımdan ve midem hemen bozulduğundan bir akşam Mc Donalds’ta yiyoruz, bir akşam makarna ve pizza (malesef deniz ürünleri pizzası seçerek bunu da rezil ediyoruz) kalan zamanlarda marketlerden temin ettiğimiz bisküviler ve dilim pizzalar ile yemek faslımızı geçiştiriyoruz. Kahvaltılar da ise cornflakes ekmek, peynir ve marmelat en iyi ihtimal.
12 Aralık- Karlovy Vary
Karlovy Vary’e yine terminalden bindiğimiz otobüs ile ulaşıyoruz. Karlar içerisinde görsel şölen sunuyor bize, kartpostal gibi fotoğraflar çekmemizi sağlıyor. Nehir etrafında karlar üzerinden kısa bir yürüyüşün ardından yolun diğer tarafına yöneliyoruz. Tepeye doğru çıkarken Rus biri tarafından yaptırılmış gösterişli bir kilise ile karşılaşıyoruz. İçeride fotoğraf çekilmenin yasak olduğu küçük bir kilise. Yürüdükçe tabelaları takip ediyoruz, donmuş bir göl, yemek bulmak için üzerinize gelen kuşlar, ve yardımsever bir amca. Bizi geyik işaretleri yaparak bir tepeye çıkmaya yönlendiriyor.
İlk başta yolu takip ederek çıkmaya çalıştığımız tepeye yolu uzattığımızı düşünerek patikadan gitmeye karar veriyoruz ve sonradan farkediyoruz ki finiküler dururken ekipmansız tırmanan dağcılar gibi olduğumuzdan vaktimizin çoğu burada geçiyor. Düşe kalka tırmandığımız tepede Diana kulesine çıkıyoruz ve karlarla kaplı Karlovy Vary manzarasına bakıyoruz. Bu kadar eziyete değip değmediğini düşünmüyoruz. :) Dönüşte ise keşfettiğimiz finiküler ile bir meydana iniyoruz, hediyelik eşya satan mağazalar, tur ile gelen çoğu Türk turistler. Biz de etrafı selamlamasından yerlisi olduğunu düşündüğümüz bey amcaya dönüş yolumuzu soruyoruz ve bizi malesef yanlış yere gönderiyor. Sonradan farkediyoruz ki amca klasik Türk yardımseverliği ile bilmediği halde bize yardım etmek isteyen biri. Gittiğimiz bölgenin terminalle alakası olmadığını anlayınca panikle haritayı gösteriyoruz görevlilere ve tam ters noktada olduğumuzu öğreniyoruz. Acilen geri otobüse biniyor ve inmiş olduğumuz yere ulaşıyor, son anda otobüse yetişiyoruz. Bu sayede Karlovy Vary tatilimizin en maceralı gezisi oluyor.
Görmek istediğim yerler arasında olan Terezin’e ve şatolara malesef vaktimiz kalmıyor.
13 Aralık 2010- Dönüş günü
Seyahatimizin son gününde vaktimizi yine yeniden Prag’ın dar sokaklarını ve küçük meydanını gezerek geçiriyoruz.
Havanın soğukluğundan ötürü meydana bakan bir cafeye sıcak çikolata içmek üzere girdiğimizde havaların daha sıcak olduğu bir dönemde gelip meydandaki kafelerde yayılarak oturmak, ortamın tadını çıkarmak daha güzel olur diye düşünüyorum.
Prag için birkaç gün yeterli ancak Terezin ve şatolar ziyaret edilecekse ya daha sıkılaştırılmış bir program yapmak lazım ya da ekstra birkaç gün.
Akşam tur rehberimizle otelde buluşuyor ve İstanbul’a uçuyoruz.

Hiç yorum yok: